Umara
Bu bölümde Umara isimli hikayeyi okuyabilirsiniz.
Hikayenin tamamının Türkçe çevirisini aşağıda bulabilirsiniz.
Umara çok tembel bir çocuk idi. Çokca zahmetten sonra kendisinin ve oğlunun yiyeceğini kazanan fakir annesiyle birlikte yaşıyordu.
Umara'nın annesi komşularına elbiseler dikerdi. Çok çalışmasına karşılık aldığı az bir ücretle o ve oğlu Umara yaşamını sürdürüyordu.
Umara gün boyunca hiç bir iş yapmazdı. Bilakis vaktinin çoğunu uykuda ve evde oturarak geçirirdi. Derslerini ihmal ederdi. O derslerden bir şey de ezberlemezdi.
Çarşıdan , pazardan bir şey satın almak için çıktığında gün boyu kaybolurdu. Sonra bir şey satın almadan dönerdi.
Tembelliğinden dolayı annesi onu azarlardı. İhmalkarlığından dolayı onu cezalandırırdı. Azarlamak ona fayda vermez. Ceza vermek de ona etki etmezdi. Sonunda annesi artık onun düzeleceğinden umudunu kesti.
Umara, derslerinde tembellik etmeye ve ezberini ihmal etmeye devam etti. Bir çok gün ders saatine geç kalıyordu. Ve nihayet tembelliğinden ve ihmalkarlığından dolayı okuldan atıldı.
Ertesi gün okul saati geldiğinde okula gitmedi. Annesi ona öfkeli bir şekilde sordu :
-Bu gün okula niçin gitmedin? Ey tembel niçin esniyorsun?
Olup biteni annesine anlattı. Annesinin Umara'ya olan öfkesi artı. Ve onu tehdit ederek şöyle söyledi :
-İhmalkarlık ve tembelliğin sonucu hakkında ben seni uyarmıştım. Benim öğüdümü, nasihatimi dinlemedin. Okuldan atılmandan sonra bir zanaat öğrenmekya da günlük yiyeceğini kazanman için bir işte çalışmaktan başka sana yapacak bir şey kalmadı. Yoksa okuldan seni kovdukları gibi ben de seni evden kovarım.
Umara kovulmaktan korktuğu için önünde çalışmaktan başka bir şey bulamadı.
İlk gün evinden çıktı. Çiftçi ile beraber gün boyu çalışmaya devam etti. Çiftçi yaptığı işe karşılık ücret olarak ona bir kuruş verdi.
Umara elinde bir kuruşla evine doğru yürüdü. Yolu üzerinde bir kanal gördü. Kanalı geçmek için tüm kuvvetiyle sıçradı. Bir kuruş elinden suya düştü.
Onu çok aradı ama onu bulamadı. Üzgün ve mahsun bir şekilde evine döndü.
Başına gelen şeyi annesine anlattığında, hayretler içerisinde annesi dedi ki :
-Elinden düşmemesi için kuruşu cebine koyman gerekirdi.
Ona dedi ki :
-Senin nasihatini yarından itibaren tutacağım. Anneciğim bana kızma.
İkinci gün çiftçi ona bir bardak yoğurt verdi. Umara onu cebine koydu. Az biraz yürür yürürmez, yoğurt elbisesine aktı. Bardakta ondan bir şey kalmadı.
Annesi onun başına gelen şeyi öğrendiğinde ona şaşkınlık içerisinde dedi ki :
-Yazıklar olsun! Yoğurdun bardaktan akmaması için bardağı niçin kapatmadın?
Ona dedi ki :
-Tamam. Bir dahaki sefer bunu yapacağım. Bana kızma anneciğim.
Üçüncü gün olduğunda , çiftçi ona çalışmasına karşılık küçük bir tavuk verdi. Onu bir kutuya koydu. Kapağını sıkıca kapadı. Eve varınca kutuyu açtı. Tavuğu ölmüş bir halde buldu.
Annesi bundan dolayı onu azarladı. Ona şaşkınlık içerisinde dedi ki :
-Tüh, yazık oldu! Havanın insan, hayvan ve bitkilerin hayatı için zaruri olduğunu bilmiyor musun? Kutuyu kapatarak hava engellemesini engelledikten sonra tavuk nasıl yaşasın? Onu niçin elinde taşımadın ?
Ona pişman olarak şöyle söyledi :
-Bir dahaki sefere bunu yapacağım. Anneciğim bana kızma.
Dördüncü gün Umara fırıncıya gitti. Çalışmasına karşılık fırıncı onu beyaz bir kedi ile mükafatlandırdı.
Umara buna sevindi. Eve dönerken onu eliyle taşıdı.
Bir kaç adım atar atmaz kedi pençeleriyle onu tırmaladı. O'ndan koşarak kaçtı.
Umara evine ulaştığında olup biteni annesine anlattı. Annesi hayretler içerisinde şöyle söyledi :
-Ey Umara! Senin işin ne kadar da tuhaf. Kediyi bir iple niçin bağlamadın. Ve niçin onu çekerek eve getirmedin?
Ona dedi ki :
-Bir dahaki sefere bunu yapacağım. Anneciğim bana kızma.
Beşinci gün olduğunda Umara kasaba gitti. Bir kuzu budu ile onun çalışmasını ödüllendirdi.
Umara ip ile onu bağladı. Eve varıncaya kadar iple onu sürümeye devam etti. Annesi kuzunun budunun çamura ve pisliğe bulaşmış olduğunu gördü. Kızgın bir şekilde onu attı. Annesi ona dedi ki :
-Ey Umara. Yazık sana. Bu budu omuzunda taşıman daha iyi olmaz mıydı?
Ona dedi ki :
-Bir dahaki sefere öyle yapacağım. Anneciğim bana kızma.
Altıncı gün Umara bir koyun çobanına gitti. Günün çoğunu koyun otlatarak geçirdi. Ertesi gün sabahleyin onunla dönmesi için çoban ona sıpasını verdi.
Umara'nın vücudu kuvvetli idi. Omuzlarında sıpayı taşıdı. Eve giden yolda yürüdü.
Umara zamanın padişahının kızı güzel prensesin sarayına uğradı. Prenses sarayın balkonunda duruyordu. Onu omuzlarının üzerinde sıpayı taşırken görünce çok şaşırdı.
Ve gördüğü manzaradan dolayı gülüp durdu. Güzel prenses hasta ve canı sıkkındı. Güldüğünde hastalığından kurtuldu.
Sultan onun iyileşmesine sevindi ve Umara'yı bundan dolayı mükafatlandırdı. Çünkü o kızının iyileşmesine vesile oldu.
Sultan ertesi gün Umara ve annesine haber gönderdi. Ve o ikisini sarayına yerleştirdi. En güzel şekilde onlara ikramda bulundu. Umara'ya onu eğitecek bir öğretmen görevlendirdi.
O günden sonra, Umara acayip bir çalışma ile derslerine yöneldi ve tembelliği terketti. Kısa bir süre geçer geçmez ilimlerde üstün başarı sağladı.
Eskiden tembellik ve haylazlıkta örnek gösterilir iken artık çalışkanlık ve zeka konusunda örnek gösterilir oldu.
Padişah onun edebine ve çalışkanlığına hayran kaldı. Kızı ile onu evlendirdi. Yıllar sonra padişah öldü. Umara onun yerini aldı.
Ondan sonra padişah oldu. Ülkeyi adaletle yönetti. Umara, eşi ve annesi ömür boyu nimet ve sevinç içerisinde yaşadılar.
Hikayeyi buradan indirebilirsiniz.
Yorumlar